top of page

İstasyon

Buca Eğitim Fakültesi'nin hemen sağ tarafında kullanılmadan kalkmış ve gayri ihtiyari varlığı kabul edilen tren garında eski püskü banklara oturanları izledi kısa bir süre. Saçının bir tarafını kazıtmış mavi tişörtlü kızın bitişiğindeki banka doğru bakarken yağmurun göğü delmesine karşı gelemeyen pas tutmuş demirlere kazınmış yazılar gözüne ilişti. Sevginin ifade edilişinin yeni hali değildi ama insanların oraya buraya çizilen kalplere karşılık vermesine anlam veremiyordu. Duvarlara yazılan yazılara da olası sevgi sözcüklerine de epeydir sinir oluyordu zaten. Olur olmadık yerde sevgiyi kullananların kendi içsel yolculuğuna nasıl zarar verdiğini yıllar sonra anlayacaktı. Bu anlayışın çıkmaz sokağında zihnini karıştıran ve ruhunda varoluşsal boşluk hissi uyandıran lisans diplomasını az önce almıştı. Okula kayıt yaptırdığı gün, dört yıllık imzaladığı sözleşmeyi Eğitim Fakültesi Dekanlık binasının özenle serilmiş kırmızı halılarını geçip sona erdirmişti. Tarihi bir konağı andıran görünümüyle dikkat çeken bir yapı olsa da daha önce hiç gelmemişti bu binaya. Gördüğü kadarıyla hem öğrenciler için hem de düğün sahipleri için dış çekimde çok sık kullanılıyordu. Ön tarafındaki merdivenlere çıkan süslü mezunlar, sıradan okul hayatlarına renk katacak pozlar arıyorlardı. Eğitim Fakültesi içinde Dekanlık binası ışıltılı duruşunu bozmadan gelenleri ağırlamaya devam ederken okulla ilişiğini kesmekten başka bir şey düşünmüyordu. Dış kapıdan içeri girdiğinde tahta zeminde kırmızı halılara özenle basarken binanın içini gelen geçeni gözleyen kameralar, muhtemelen aptalca görünen bu hareketlerini kaydediyordu. Bu haliyle ödül alacağı önceden belli olan ünlü bir şarkıcının kasıntı vücudunu taklit ediyor gibiydi. Belgeyi alabilmek için öğrenci işlerinde cüzi bir ücretle alınan fişi görevli kadına gururla verdiğinde mezun olduğu diploma notunu da görsün istedi. Hatta konuyu yavaş yavaş okuldaki hocaların onu çok sevdiğine getirerek aklı sıra yüksek lisans yapacak referansları olduğunu ima ediyordu. Röfleli saçlarıyla havalı göründüğünü düşünen kadın, edalı ve iyimser bir gülümsemeyle mezun olduğu için tebrik etti onu. Beklediği cevabı alamayınca gerisin geriye çıkmayı da yediremedi kendine. ''Ya bakar mısınız? Burada ortalamam 3.66 gibi gözükmüş, bir sorun olur mu?'' dedi. İnce işlemeli altuni aynasından yüzündeki makyajı tazelemeye çalışan kadın ''Tatlııımm nasıl bir sorundan bahsediyorsun acabaa? Sistemde böyle gözüküyor. Biz müdahale edemiyoruz canım, öğrenci işleriyle konuşabilirsin istersen'' dedi. İçinin sağ ve sol üst yağları eridi bu cevapla ama yanlışlık olmadığını biliyordu bu sinsi planı hazırlamadan önce Gevrek gevrek konuşan ve her haliyle İzmirli olduğunu ispat eden bu kadının sevimliliğine kanarak öğrenci işleriyle görüşmek için odadan çıktı. Dekanlığın içinde sekiz hadi dokuz olsun dış görünüşüyle birbirine benzeyen odadan diğerlerini hiç görmemişti. Odadan dış kapıya gelene kadar hakim olan kırmızı rengin albenisinde mezun olduğuna sevinememişti. Dört sene öğretim gördüğü bu yeşil alanda sorunlardan kaçarak yaşamıştı. Dekanlığın karşısında öğretmenlik branşlarına hizmet eden BEF cafe de ucuz çayları içerken aklından ders dışı etkinlikler geçiyordu. İlkbaharın gübresiyle ektiği şansızlıkları üniversitelerin amfi sıralarında çürütüyordu. Tımarlı sipahiler gibi sıralanmış öğrencilere ilk gün soruldu: Sigmund FREUD kimdir? 4 sene sonra bu sefer öğrenciler şunu sordu: Şimdi biz bunu ne yapacağız? İki sorunun da cevabını bulamadığı için tren garında çömelmiş ruhuna kenarları sararmış eliyle rahmet diledi. Yeni başlıyordu sefer, tedavülden kalkmış hastalıklara . Tren yoluna bakarken uzun otlarla kapanmış yaralara çare olabilir miydi acaba? Üstelik nereye varacağını bilmeden. Gözlerini devirdi, istasyonun kül tablasına. Devamı ilerleyen zamanda...


118 görüntüleme2 yorum
  • Twitter
  • Instagram
  • YouTube
bottom of page